“LOS DEVALÜADOS”    
(LATİN AMERİKA ÜLKELERİNİN EKONOMİK KRİZ
TECRÜBELERİ VE KRİZDEN ÇIKIŞ YÖNTEMLERİ)

ERCÜMENT BARAN *

I- GİRİŞ
Latin Amerika son yıllara kadar ulusal paraların düzenli olarak çöküşe uğradığı ülkelerin yer aldığı bir ülkeler grubu olarak gündeme geldi. 1994 Peso Krizi’nden sonra Latin Amerika ülkelerinde finansal reformlar, serbest piyasa ekonomisi araçlarının yerini alması, ekonomilerin yabancı sermayeye kapılarını açması ve ulusal paraların dolara bağlanması, dolarizasyon ile kendini gösterdi. Beklenti, uzun dönemde, ulusal paraların kendi değerini bularak, yabancı yatırımcılar açısından yatırım yapılabilir hale gelmesi idi.
1994 Peso Krizi’nden sonra Peru’da seyyar satıcıların yerini, kaldırımlarda dolar satan ayaklı komisyoncular, Meksika’da ise ilk defa gayrimenkul rehinine (mortgages) dayalı uzun vadeli gayrimenkul kredileri boy göstermeye başlarken, Arjantin’de kredi kartı kullanımı adeta patlamıştı.
Son 10 yıl içerisinde onlarca kez ciddi anlamda devalüe edilen Brezilya ulusal para primi, son yıllarda “Real Plan”ın uygulanması ile, yerini yeni para birimi, “real”e bıraktı. Değer olarak bir birimi 1 ABD dolarından daha fazla satın alma gücünü ifade eden real, Brezilya’da ulusal parada rüyaların gerçekleşmesi olarak adlandırıldı (1).
Ancak yakın zamanda, Meksika Pesosu’nun tamamen çökmesi, bütün Latin Amerika için, güçlü para hayallerinin suya düşmesi ile birlikte, hükümetleri ulusal paraların ya devalüe edilmesi ya da düşük büyüme hızına razı olarak ulusal paraların savunulması ikileminde bıraktı. Doksanlı yılların sonuna kadar, hükümetler daha çok ikinci seçenek üzerinde durdular. Ancak, yabancı yatırımcıların böyle bir ortamda piyasalara güvenlerinin temini için ek ekonomik tedbirlerin alınması da kaçınılmaz olmuştu.
Meksika para birimi pesonun 1995 yılında dolara karşı %35 oranında değer kaybetmesi, Meksika’nın başını çektiği, diğer Latin Amerika ülkelerince de kopya edilen döviz kuru stratejilerinin kırılganlığının  bir ifadesi oldu. 1994 krizi sonrasında dolara bağlanmış ulusal paralar, on yılı aşan stagflasyonun yaşandığı Latin Amerika’da yapısal enflasyonla mücadelede ve temel ekonomik büyümenin sağlanmasında temel hareket noktası oldu.
Fakat dolarize edilen ulusal paraların yanı sıra, stabil olmayan yabancı portföy yatırımlarına olan olağanüstü bağımlılık, programlardaki temel zafiyetlerden bir tanesi oldu (2). Meksika’da boy gösteren parasal krizin bölgedeki diğer ülkelere yayılma şansı, hisse senedi ve tahvil sahiplerinin kısa dönem için verecekleri karara da bağlı idi. Çünkü devalüasyonlar sonrası, kağıtların satın alma gücü aynı oranda azaldığından, tepki satışları ile talep, dövize kayabilir ya da tamamen yabancı yatırımcılarca yurt dışına kayabilirdi.
Kriz döneminde, küçük yatırımcı, devalüasyonlarla sarsılmasına rağmen, tuttuğu kağıtları bırakmamıştır. Meksika’da yaşanan devalüasyonlarla beraber, hükümetçe pesoyu stabilize etme planı ile piyasalar hayal kırıklıkları yaşamasına rağmen o dönemde Meksika merkezli Schedder Fund tek başına 25 milyon dolarlık nakit girişi sağlayabilmişti (3)
Fakat her şeye rağmen büyük ve yabancı yatırımcılar Meksika Peso Krizi’nin  diğer Latin Amerika ülkelerini de vuracağını yani “Tequila Effect ”i öngörerek  Latin Amerikan aktiflerini boşaltmışlardı. Bu, krizin daha da derinleşmesine neden oldu. Meksika’nın 20 Aralık 1995 yılındaki devalüasyonu ile Brezilya borsası %25, Arjantin borsası ise %20 oranında değer kaybetti. Latin Amerikan kağıtlarındaki satış çok yoğun olmasa da, gelişmeler Amerikalı yatırımcıların bölgeye sıcak para gönderme arzusunun kırıldığını gösterdi. Amerikalı yatırımcının Latin Amerika’ya portföy yatırımı aynı dönemde % 58.6 oranında yaklaşık 12.5 milyon USA dolar civarında azaldı (4)
Yabancı sermayedeki kırılma uluslar arası piyasalara tamamıyla bağımlı hale gelmiş Latin Amerikalı firmalarca da yoğun şekilde hissedildi. Enerji ve kamu hizmetleri alanında yoğunlaşmış olan Sociedad Commercial Del Plata S.A. kriz döneminde aktiflerinin neredeyse tamamını kaybetti. Kriz başlangıcında 700 milyon dolarlık aktifler, kriz sonunda sadece 45 milyon dolara inmişti.

II- KRİZ VE YABANCI SERMAYE
Meksika’da yaşanan ekonomik kriz, nüfusun büyük bir kısmının çalıştığı tarım ve hafif sanayide yapılacak yabancı yatırımları da olumsuz yönde etkiledi. Nüfus artış hızının çok yüksek olduğu ve fakir nüfusun bütün Latin Amerika’da ağırlıklı olduğu düşünülürse, Peso Krizi, mevcut işsizlik ve fakirliğin massedilmesinde yabancı yatırımlardan beklenen getirilerin de suya düşmesine neden oldu. Ulusal paralarda yaşanan ve Meksika pesosu ile başlayan kriz, Ford Motor Corp., R.J.R. Nabisco Holdings Corp. ve J.S. Penny gibi Amerikan devlerinin Latin Amerika’ya yatırım yapmakta uzun süreli tereddüt etmesine neden oldu.

III- KRİZİN DERİNLEŞMESİ
Meksika’da 1990’lı yıllarda yaşanan Peso Krizi aslında, Latin Amerika’nın kendisine pek de yabancı olmayan bir kriz olarak algılanmıştı.1990’lı yılların başlarına kadar, Latin Amerika, dahili tasarruflarda yaşadığı yetersizliği, yabancı ticari finansmanlarla karşılamakta idi. Kriz yaşanmadığı sürece, Latin Amerika ihraç ettiği bonolarla borçlandı. Borçlanma konusunda tarihsel olarak oldukça yüksek maliyetlere katlanan Latin Amerika ülkelerinden Arjantin, 1890 yılında İngiliz Yatırım Bankası Baring Brothers’ dan, ülkedeki bir yıllık tüm hasılatı ipotek olarak vermek karşılığında, Arjantin’in hazine bonolarının ‘rollover’ına izin  alabilmiştir. 1980’li yıllarda yaşanan yoğun devalüasyonlarla Meksika pesosu uluslar arası para piyasalarında  “Los Devalüados”  olarak adlandırılır hale gelmişti. Aynı yıllarda Brezilya’da birçok firma ve kurum, “kruzado” da yaşanan olağanüstü devalüasyonlar sonucunda, günboyu döviz bürolarının önünde bekleyerek, “kruzado’ları ABD doları ile değiştirerek satın alma gücündeki erimeyi önlemek amacı ile office boylar istihdam etmeye başlamışlardı.
Ekonomik alanda yaşanan güvensizlik, belirsizlik, yüksek enflasyon, aşırı devalüasyonlar ve yüksek dış borçlar, ekonomi yönetiminde, serbest piyasa ekonomisinin etkinliğine inanan liderlerden ziyade, devletçi politikaların uygulanmasını öneren politikacı ve liderlere kaymaya başlamıştı. Bu anlamda, Meksika Maliye Bakanı Pedro ASPE ile Arjantin Maliye Bakanı Domingo CAVALLO ekonomik krizden çıkış için ülkeleri adına yeni bir düşünce yöntemi geliştirmeye başlamışlardı. Harvard ve MIT (Massac-husetts Institute of Technology)’de birlikte master ve doktora derecesi alan bakanlar arasındaki yakınlık Dr. Pedro ASPE’nin 1987 yılında Meksika ekonomisinin başına getirilmesi ile daha da artmıştı. Pedro ASPE’nin ilk planı, Meksika’nın üç haneli enflasyonunu, pesoyu dar bir bantta ABD dolarına endeksleyerek hapsetmek idi. Dr. Cavollo da özel danışman olarak Dr. Pedro Aspe’nin Dönüşüm Stratejilerine katıldı. Her iki bakanın temel amacı, ulusal paraların güvenilirliğinin bir an önce sağlanması idi. Dr. Domingo Cavallo bu anlamda güçlü bir ulusal parası olmayan devletin aynı zamanda dilsiz bir ülke olacağı düşüncesinden hareket ediyordu.
Dr. Domingo CAVALLO 1991 yılında Arjantin Ekonomi Bakanı olduğunda güçlü ulusal para programını bir adım daha ileri götürdü. Uygulamaya koyduğu dönüşüm planı çerçevesinde, Arjantin, pesoyu birebir dolara endeksleyerek, kurumsal bir dönüşüm sürecine girdi. İkinci aşama, yatırımcının güvenini yeniden tesis ederek, tasarruf sahiplerinin Arjantin’deki hesaplarda dolar tutmalarını sağlamaktı. Yatırımcıların ulusal paradan kaçarak, dolar satın almak istemesini, Dr. Cavallo, “insanlar tüm işlemlerinde kullanacakları parayı seçmelerini sağlayacak özgürlüğü arıyorlar. Kurulacak yeni sistem, bu özgürlüğü sağlamaya yönelik olmalıdır” şeklinde yorumlamıştır (5)
Arjantin, sadece birkaç ay içerisinde yüksek enflasyonla baş edip, ekonomik büyüme konusunda adımlar atmaya başladığında diğer Latin Amerikan ekonomileri de dikkatlerini Arjantin üzerinde yoğunlaştırdılar. Peru, Meksika ve Arjantin örneklerini izleyen ilk ülke oldu. Ulusal para birimi solü güçlü ve güvenilir bir para birimi haline getirmek yönünde, programın kaldıracı yaparak, yıllık % 7.000’lerde olan enflasyonu % 20’lere indirmeyi başardı.
Nihayet 1994’lü yıllarda Brezilya, Latin Amerika’nın en geniş fakat en düzensiz ekonomisi olarak Güçlü Ulusal Para Programı’na katıldı. Meksika ve Arjantin’in uyguladığı program, Brezilya’da 1.15 USA dolara tekabül eden güçlü ulusal para çıpası real ile enflasyonun aylık %50’lerden %3’lere inmesini sağladı.

IV- TİCARET DENGESİ
Meksika ve Arjantin’in başlatıp, Peru ve Brezilya’nın da katıldığı, güçlü döviz kuru politikası, ekonomik dönüşüm programının merkezi haline getirildiğinde, önemli bir problem de birlikte geliyordu. Programın bu anlamda maliyetini, Latin Amerikan ekonomilerinin, ihraç ürünlerinin aşırı pahalı, ithal ürünlerin ise aşırı ucuz hale gelmesi anlamına gelen ticaret dengesindeki bozulma oluşturuyordu. Bu anlamda mal ve hizmet satış gelirleri, yatırım gelirleri ile devlet harcamalarının yer aldığı cari işlemler açığı, Birleşmiş Milletler Ekonomi Komisyonu raporuna göre, son yıllarda Latin Amerika’da 50 milyar USA doları civarında, yaklaşık %33 oranında artış göstermiştir (6) Latin Amerika’nın gelişen ekonomiler kapsamında alt yapı yatırımlarına olan aşırı bağımlılığı ve sermaye ithalatçısı konumu, cari işlemler ve dış ödemeler dengesindeki sürekli bozulmaları da kaçınılmaz hale getirmekte idi.
1990’lı yıllarda uluslar arası para piyasalarında Latin Amerika’nın her iki alandaki açıklarının finansmanında kullanılabilecek, oldukça fazla sayıda fon bulunabiliyordu. Amerika’nın düşük faiz oranları, yatırımcıların yurt dışı yatırım imkanlarını zorlamasına, özellikle fonların Latin Amerika’nın yüksek faiz oranlarından yararlanmak için Güney Amerika’ya gelmesine neden oluyordu.
Meksika, Arjantin ve Brezilya’da uygulanan ekonomik programların yanı sıra, bölgede bir ülke farklı bir program uygulamıştır. Son yıllarda Latin Amerika’nın en güçlü ve güvenilir ülkesi Şili, ihracatcısını ve ulusal paranın rekabet gücünü, yabancı sermayenin ülkeye girişine sınırlama koyarak korumuştur. Şili diğer ülkelerden farklı olarak, pesoyu sadece dolara bağlamak yerine bir döviz sepetine bağlamıştır. Şili’nin aşırı değerlenmiş ulusal paralar konusunda gösterdiği hassasiyet, yaşanan acı tecrübelerden kaynaklanmaktadır. 1970’li yıllarda askeri rejim bünyesinde, piyasa merkezli reformlara başladıktan sonra, Şili, ulusal parasını dolara endeksledi. 1980’li yıllarda faiz oranlarındaki aşırı artışlarla, mal piyasalarındaki aşırı fiyat düşüşleri, ulusal paranın tamamen çökmesine ve ekonominin resesyona sürüklenmesine neden oldu.
Şili’nin yaşadığı bu acı ekonomik tecrübeler 1990’lı yıllarda aynı şekilde Meksika’da yaşandı. Amerika’da faiz oranlarındaki yükselme, Meksika’daki politik şoklarla bir araya gelerek, Meksika için söz konusu olabilecek Amerikan fon havuzunun neredeyse tamamen kuruması sonucunu doğurdu ve bilinen adı ile Peso Krizi’nin doğuşu da bu şekilde gerçekleşti.

V- MESAFENİN KORUNMASI
Meksika’da peso krizinin patlaması ile, Meksika aracılığı ile Wall Street’ten fon sağlayan diğer ülkeler ve firmalar Latin Amerika’nın kayan yıldızı Meksika ile olan mesafeyi mümkün olduğu kadar açık tutmaya çalışıyorlardı. Tüm yatırımcı ülke ve kurumlar, Meksika’nın kendilerini nasıl etkileyeceğini merak ediyorlardı. Brezilya’nın petrol devi; Petro-quimica SA, o dönemde kamuoyuna güven vermek için çareyi “Biz İspanyolca bile konuşmuyoruz, dilimiz Portekizce. Meksika krizinden endişelenmeye gerek yok” şeklinde açıklamalar yapmakta buluyorlardı. Ancak Meksika krizinden sonra Amerika’lı yatırımcılar Brezilya’da bulunan mevduatlarının neredeyse tamamını boşalttılar. Meksika’da yaşanan devalüasyonlarla Brezilya devinin piyasa değeri  %10’dan daha fazla değer kaybetti.       
Her iki ülkenin de uyguladıkları programlar mevcut duruma göre şekillendi. O dönemde uzmanların da belirttiğine göre Brezilya reali %25 oranında aşırı değerlenmiş durumda idi. Ancak mevcut dengesizliğin henüz birkaç aylık olan Brezilya ekonomik programında, neredeyse 7 yıllık olan Meksika ekonomik programına kıyasla derin yaralar açmayacağı yönünde beklentiler vardı. Brezilya realinin serbest dalgalanmaya bırakılmış olması, Meksika’lı meslektaşlarına nazaran Brezilya’lı ekonomi bakanlarına rahat karar alma imkanı sağlıyordu. Beklentiler sonuç verdi ve yıl sonunda Brezilya’nın döviz rezervleri 6 milyar dolarlık Meksika rezervlerine kıyasla 40 milyar USA doları aştı. Aynı dönemde Meksika dış ticaret açıkları verirken Brezilya dış ticaret fazlası veriyordu.
Aynı dönemlerde uygulanan dönüşüm planı karar mekanizmalarına fazla harekat imkanı vermezken, Meksika krizinin etkileri Arjantin’de daha da olumsuz olarak hissediliyordu. Bununla beraber Meksika’da yaşanan tartışmalar, Arjantin için yol gösterici oluyordu. O dönemde Dr. Cavallo faiz oranlarını neredeyse ikiye katlayarak, bankaların mevduat munzam karşılıklarını ve disbonibilite oranlarını yarı yarıya düşürerek piyasanın daha fazla fonlanması yönünde kararlar aldı. Alınan ekonomik kararlardan bir tanesi ise Christmas tatili için NewYork uçuşlarının yasaklanması idi.
Arjantin’in krizle mücadelede Meksika’ya nazaran daha güçlü bir finansal yapıya sahip olması başarı şansını da artırıyordu. Arjantin’in cari işlemler açığı GSMH’nın yaklaşık %3’ü civarında iken bu oran Meksika’nınkinin yarısına tekabül ediyordu. (7) Krizi aşma anlamında Dr. Cavallo’nun bir diğer çabası ulusal paranın stabilize edilebilmesi için, iç tüketimin kısılması idi. Bu anlamda dönemin Devlet Başkanı Carlos MENEM’in desteği ile federal bütçe harcamalarını yaklaşık %5-6 oranında azalttı. Kamu harcamalarındaki azalmaya paralel olarak, yüksek faiz politikaları, bir arada, büyüme oranlarının %5’lik yıllık hedeflerden %2 oranına düşmesine neden oldu. Ekonomik büyüme içinde stabilizasyon, her ikisini de yıllardır yakalayamamış Arjantin için oldukça zor bir hedef oldu.
 
VI- SONUÇ
Son on yıllık ekonomik süreçte Meksika Peso Krizi, kendisinden sonra gelen Asya Finansal Krizi ve Rusya’da yaşanan ekonomik krizlerin bir anlamda tetikleyicisi oldu.
Yıllardır siyasi krizler içinde neredeyse tamamen görünmez hale gelen ekonomik problemler, Meksika’da meydana gelen parasal krizle ve bütün haşmeti ile ortaya çıktı. Ardı ardına gelen rekabet devalüasyonları ile kriz Tequila Effect adıyla kısa sürede bütün Latin Amerika’ya yayıldı. Ancak her türlü olumsuz koşula ve kronikleşmiş ekonomik problemlere rağmen ülkeler krizden çıkış için gerekli olan hareket tarzını çok kısa sürede benimsediler. Brezilya yıllardır kullandığı ulusal parası kruzadoyu çok kısa sürede terk ederek yeni bir para birimi olan reali benimseyebildi. Arjantin uluslar arası arenada konuşabilmek için kendilerine ait bir dillerinin yani güçlü bir ulusal paralarının olması gerektiğini bunun için kamuda gerçek anlamda israfın önlenmesi için gerekeni yapabildi. Kısa sürede kamu harcamaları % 20’ler seviyesinde azaltıldı. Lakabı uluslar arası para piyasalarında “Los Devalüados” olan Meksika pesosu yine kısa sürede enflasyon mikrobundan arındırılabildi.
Kısaca Latin Amerikalı, 1990’lı yılların sonuna doğru hiç de doğru olmayan bir yöne doğru gittiğini farketti, hem kendisi hem de ülkesi için gerekli olan tüm tedbirleri; sadece istedi...


(*) Maliye Bakanlığı Gelirler Başkontrolörü
(1) David SANGER, N.Y. Times, Monday-12 July 1999
(2) Dufey GUNTER, The International Money Market, Prentice-Hall, 1998
(3) Matt Moffett Wall Street Journal,  Friday- 6 January 1996
(4) Jill SMOLOWE,  Latin America After Crises, Financial Times, 15 June 1996
(5) Dufey GUNTER,  The International Money Market, Prentice-Hall, 1998
(6) United Nations Economic Commission, 1997 Economic Report
(7) Dufey GUNTER,  The International Money Market, Prentice-Hall, 1998

Son Güncelleme (Cuma, 03 Temmuz 2009 11:50)